Kralın Burnuna Gerçek Değdiğinde…

Kralın Burnuna Gerçek Değdiğinde…

 

Toplumda bazı gerçekler vardır ki açık açık söylenemez. Çünkü hakikat, herkesin duymak istediği bir şey değildir. Hele söz konusu olan bir güç sahibiyse, ona hakikati söylemek bazen kelle istemek demektir.

Konuşmak başlı başına cesaret ister.  Buralarda susmak, hayatta kalmanın en temel stratejisidir.

Tarihte nice krallar, padişahlar, liderler veya insanlar sadece bir söz yüzünden öfkelenmiş; “Sen bana nasıl böyle dersin?” deyip nice akıllı insanı harcamıştır. Çünkü bazı liderler veya insanlar, gerçekleri duymayı değil, övülmeyi sever.

Etraflarını da bu yüzden dürüstlerle değil, dalkavuklarla doldururlar.

Oysa bir insanın aynası, sadece kendine methiyeler dizenler değil; gerektiğinde hatasını söyleyebilen yüreklilerdir.

Ama işte bu yürek meselesi…

Herkesin taşıyabildiği bir şey değil.

Aynı zamanda konuşmak özgürlüktür. Ailede, okulda, toplumda…

Özgürlük, düşüncesini ifade edebilmekle anlam kazanır. Fakat bazı ortamlar vardır ki orada konuşmak kuralları gerektirir. Bazen de orada konuşmak başlı başına bir cesarettir. Hatta bırak konuşmayı, bir kaş hareketin, bir nefesin bile anlamı vardır oralarda. Öyle ki, oradakinin burnunun aldığı bir koku bile senin kaderini çizebilir.

Ve işte böyle yerlerde susmak da bir çeşit stratejidir. Hani Mevlana demiş ya: “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Biz de ‘’ nice sözler gördük, içinde fikir yok; nice suskunluk gördük, içinde hayatta kalma sanatı var ‘’deriz.

Ve unutma, bazı düzenlerde kokan yer, ortam değil, düzendir. Bozuk olan düzendir, alışkanlıklardır, davranışlardır…..Ama kimse burnunu açıp da bu kokuyu, bu yanlışı tarif etmeye cesaret edemez. Çünkü “Burada kötü bir koku var!” diyenin akıbeti, koku değil, ‘’korku’’dur.

Haydi şimdi kulak verelim de.  bu gerçeklerin hayvanlar üzerinden anlatıldığı bir fıkraya geçelim.

Bakalım ormanın kralı ve üç temsilcisi ne haltlar yiyor…

 

Zaman odur ki

Ormanın kralı Aslan bir gün huzursuz uyanır. Rüyasında hayvanlar arkasından bir şeyler konuşuluyor, fısıltılar uçuşuyor:

— “Aslan’ın ini var ya… fena kokuyor ha!”

— “Ben geçen geçerken nefesimi tuttum vallahi.”

— “Kral dedik ama bu ne pislik yahu…”

Aslan bir sinirlenir. Ben onlar için çalışıyorum. Onlar için zaman harcıyorum. Onlar düşünmesin diye düşünüyorum..bunlar bana yapılır mı!  Yani koskoca ormanın lideri, kükredi mi ağaçlar titrer… böyle bir şey nasıl olur? “Kim dediyse gelsin yüzüme söylesin!” der ama bilir ki kimse açık açık konuşamaz. O yüzden taktiği değiştirir, dedikodunun izini sürmek yerine “doğruluğu test” eder.

Hemen kurmay heyetini toplar: Kurt, Çakal, Tilki. Bunlar yıllardır Aslan’ın etrafında dolanır, bir nevi “danışman” kontenjanından ormanda gezerler.

Aslan hepsini mağarasının önüne çağırır, surat ciddi, ses gür.

Oturur tahtına, gözlerini diker önce kurda:

— “Kurt kardeş… bir şey soracağım, dürüst ol. Bu in kokuyor mu, kokmuyor mu?”

Kurt bir yutkunur. İçinden “Ne desem batacak gibi…” diye geçirir ama dürüstlüğü seçer:

— “Efendim… biraz… hafif yani… rutubetten belki… burnu tırmalıyor hafifçe…”

Aslan bir anda ayağa fırlar!

— “Ne diyorsun sen?! Benim evim kokar mı? Kralın mağarası leş gibi olur mu hiç?! Sen bana hakaret ediyorsun! Sen ormanı kokuya boğan kendi egonu bana yansıtıyorsun!”

Ve kurdu oracıkta parçalar. Kılını bile kıpırdatmadan. Gerisi sessiz.

Sıra gelir çakala. Aslan derin bir nefes alır, gözleri çakmak çakmak:

— “Peki Çakal kardeş, sen söyle. Kokuyor mu, kokmuyor mu burası?”

Çakal olan biteni görmüştür, içgüdüsel refleksle hemen karşı atağa geçer:

— “Aman efendim, olur mu öyle şey? Burası resmen saray gibi… lavanta kokuyor her yer adeta. Hatta yurtdışından gelen kuşlar sırf bu koku için uğruyor buraya!”

Aslan dişlerini göstererek kükreyiverir:

— “Demek bana yalakalık yapıyorsun?! Yalancılar kadar nefret ettiğim bir şey yoktur. Sen dürüst değil, çıkar peşindesin!”

Ve çakala da aynısını yapar. Ormanın çalılıkları kan kokar artık, koku meselesi falan kalmamıştır. Gözler tilkiye döner.

Tilki ne yapacağını bilemez. Dizlerinin bağı çözülmüş, dili damağına yapışmış. Aslan tilkiye döner:

— “Tilki kardeş… sıra sende. Kokuyor mu, kokmuyor mu bu in?”

Tilki bir iki öksürür. Sağ ayağını sola sarar, sola dönüp sağ kulağını kaşır. Sonra başını eğerek der ki:

— “Aman kralım… ben ne desem bilemem artık. Burnum tıkalı, galiba biraz üşütmüşüm. Grip olmuşum.  Koku falan almıyorum vallahi… Hatta iki gündür yemek bile tat vermiyor.”

(  Aslan Bir şey diyemez.  Kendi kendine konuşuyor: Ne doğruluk var ortada ne de yalan. Cevap var ama, cevap gibi değil.  “politik diplomat”  gibi.  Sağlıktan girdi. Sağlıkla konuşunca hepimiz kanmıyor muyuz yalanlara. Ben de inanmış gibi yapayım baari! )

Tilki kardeşim. Sen artık has adamimsın…”

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Gerçeklerin konuşulamadığı yerde liderlik değil, tiranlık başlar, insan kendini Tanrı olarak görür.
  2. Çocuklarımıza doğruluk öğretirken, doğruları söylemenin risklerini de anlatmalıyız.
  3. Yalakalık kısa vadede işe yarar ama karakteri eritir. Ve hiçbir zaman sevilmez.
  4. Sorgulamayan toplumda yöneticiler değil, dalkavuklar çoğalır.
  5. Dedikodu, korkunun dile gelmiş hâlidir.
  6. Liderin çevresi sadece övenlerden oluşuyorsa, sonu kokar.
  7. Üç maymunu oynamak geçici çözümdür, temizlik yapmaz, yanlışları düzeltmez.
  8. Dürüstlük bazen kaybettirir, ama insan kalmamızı sağlar.
  9. Çocuk yetiştirmekte esas olan; doğruyu, doğru zamanda, doğru şekilde ifade etmeyi öğretmektir.
  10. İş dünyasında pis kokular vardır, ama kokuya burun çeken değil, burun kapatan terfi eder.
  11. Tilkilik bir zeka değil, bir savunma refleksidir.
  12. Yönetici hata yapabilir, ama hatayı duymaya tahammül edemiyorsa lider değildir. Lider eleştiriye tahammül edendir.
  13. Toplumun kokusu bireylerin cesaretiyle değişir. Her doğru her yerde söylenmez, çünkü karşındaki gerçek değil, güçle konuşuyordur.
  14. Dedikodu, bilgi gibi görünür ama mayın gibidir, üzerine basanın canı yanar.
  15. İdarecilik objektiflik ister, şakşakla değil, geri bildirimle büyür.
  16. Çocuk yetiştirirken sorgulayan birey önemlidir, “kral çıplak” diyebilecek cesaret desteklenmelidir.
  17. Bazı liderler cevap istemez, sadakat ister. Bu da otoriter rejimin özüdür.
  18. eğitim sistemi özgür düşünceyi değil, ezberi destekliyorsa çakallaşır.
  19. Korkunun olduğu yerde mizah gelişir, çünkü halkın nefes alma yoludur.
  20. Soru sormayı yasaklayan sistemler sonunda kendi sorularında boğulur.

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Mideyi Bastır, Kafayı Sustur

Mideyi Bastır, Kafayı Sustur Dünya tarihi boyunca sistem değişti, yönetimler değişti, ama değişmeyen tek şey …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir